22 Aralık 2009 Salı

Yazı çıkmazı

başında on iki mumla süslenmiş şapkasıyla antonin geliyor bana! gelmeyeceğini düşündüğüm bir anda. mumlar etrafı karartıyor, gözümü acıtan o ışık giderek kayboluyor. sadece antonin ve ben sonunda! sadece o ve ben. karanlık yerlerde, köşelerde sohbet edeceğiz. o bana elektrikten bahsedecek, can acısının kayıplar yanında hiç olmasından. ben ona kısırlıktan bahsedeceğim, içinden istediğini çıkaramamaktan. antonin bana gülecek ben ona ağlayacağım. bana geldiği karanlığı anlatacak antonin. ne kadar mutlu olduğundan bahsedecek. Orada, diyecek, söylediklerin otuz yıl sonra gelmiyor kulaklara. eş zamanlı sohbetlerin olasılığını düşüneceğim, o benden cevap beklerken. ironi adı altında o tekrar gülecek bana. ah antonin diyeceğim dakikalar sonra belki de sen almalısın bendekini... belki de ben haketmiyorum dedikleri gibi. konuşmayacak antonin. konuşmuyorsun antonin diyeceğim. ince parmağıyla bana midesini gösterecek. anlayacağım o zaman hala huzursuzca yazdıklarını sindirmeye çalıştığını.
çok yaklaştı on iki mumlu şapkasıyla antonin. birazdan yanıma gelecek. birazdan ve en sonunda! antonin ve ben... sohbet edeceğiz karanlıkta.
anlamadığım bir şey var diyeceğim ona. nasıl oluyor da sen bir kişisin? antonin gülecek yine cevap vermeden. sonra bana ince parmağıyla bacaklarını gösterecek. anlayacağım bu düşüncemin üzerinde gidip geldiğini... antonin elinde mavi elektrik dalgaları gezdirecek. ben acıyı hatırlayıp yine ağlayacağım.
antonin diyeceğim. devamını getiremeden karanlıkta bir ses duyacağız. ama neden bay antonin, siz delisiniz! radyo frekansınızın ayarıyla oynamayın sakın diyeceğim bu sefer. konuşan inanarak söylüyor bu sözleri. kıkırdayan ben miyim o mu bu sefer pek bir fikrim yok. karanlık yoğun, antonin gibi yoğun... bıraktım kendimi zifiri köşelere. kontrol artık sadece onun duyulmayan kelimelerinde. Antonin yanıma varacak neredeyse...


Moya

0 yorum:

Yorum Gönder