11 Kasım 2009 Çarşamba

...

Taş, buz, makas benim oyunum. Kanarsan ben kazanırım, ezersen sen. Yaralarımı buzla temizlemek benim işim. Kalbimi çıkarıp koyuyorum oyuna, yarabandı kazanıyorum. Saydam olmuş alem, içlerini görmek boşluğa bakmakla eş değer. Sığınaklara koşmak istiyorum yeterince tehlike var ölmeye sebep olacak. Ölsem bir yere kadar, geride kalan olmak var bir de, benim için kanayan yaradan daha da siyah. Korkmak değil bu ama sırıtmaktan daha sinir bozucu. İçimde kahkahalar atılıyor desem anlar mısın durumun beterliğini? Sen bana gülmedin, en son beş yıl önceye dönüp gülücük attığın söyleniyor. Ben beş yıl önceye dönsem kendimden başkasını bulurum, senin bulduğun sen, şimdiki bana ne kadar benzer ki? Midemdeki ağrıya bir isim koydum artık istese de bırakamam, sahiplendim onu. Başucumda bir yer yaptım ısınsın diye çay dumanı örttüm üstüne. Kelimem yok fazla elimdekilerle hikayeler yazdım, kısa sürdü ya da başlamadan bitti. Beynimde ekolar... Duvara vursam beni cam kırıkları... Aklım karışık, aklım havada... Aklımın yanında bir balon, yüzünü kapamakta. Benimse yüzüme kapılar kapanıyor. İçim boş, midem ağrıyor. Loş desem değil etraf, karanlığın zifirinde geziyoruz ağrımla ben. Taş, buz makas benim oyunum. Buz eridi, et ezildi, parmak kanadı; oyunu sen kazandın.


Moya

0 yorum:

Yorum Gönder